20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ukrayna tren seyahati

Sabah 6 gibi hostelden çıktık.  Hostelden çıkmadan önce eşyalarımızı başka bir hostele bıraktık. İhtiyacımızı karşılayacak kadar malzemeyi sırt çantalarımıza koyarak Opera House’un önüne doğru yola koyulduk. Hava soğuk ve kasvetliydi. Lviv bu yıl önceki senelere göre daha soğukmuş… Sabah 7 gibi Opera House’un önünde bizi bekleyen grupla buluştuk. Geç kaldığımızı düşünerek koştura koştura gelmemize rağmen ilk gelen gruplardan biriydik. Kahvaltı yapmadığımız için zamanımızı Mc Donalds’ta kahvaltı ederek geçirdik. Diğer arkadaşların gelmesiyle birlikte tren istasyonuna doğru yola koyulduk. Otobüsten indikten sonra tarihi bir tren garı karşıladı bizi.  Tren garına Karpatlarda yapılacak yerel bir konferans için gelmiştik. Cuma gününden Pazartesi sabahına kadar Karpatlarda olacaktık.
Buluşma noktamız Opera House'un önü.
Tren izlenimlerim

Ukrayna’da ilk defa trene binecektim. Peronlarda beklerken trenin geldiğini öğrendik ve trene yöneldik. Bindiğimiz tren bir zamanlar İstanbul-Eskişehir arasında kullanılan trenleri anımsattı bana; büyük, küçük ayrımı yapmadan bütün duraklarda duran, vagon geçişlerinde sigara içen insanların bulunduğu, sohbet ettiği vb. gibi şeylere tanıklık oldum. Trenimiz gelecek nesillerin kitaplarda okuyabileceği bir ortamı barındırıyordu.

İnsanlar

Sabah olması itibari ile biz dahil herkes uyumak için can atıyordu. Tam uykuya dalacak gibi olduğum anda tren duruyordu. Tren her hareket edişinde bir ileriye, bir geriye doğru hareket ederek kalkışını yapabiliyordu. Tam bu sırada uyanı veriyordum. Yolculuk esnasında uyuyamamak benim kaderim sanırım. Hep karşımda uyuyan insanları kıskanmışımdır bundan dolayı. Uykum olmasına rağmen uyuyamamak çok can sıkıntıcı olabiliyor bazen. Bazen sadece çok aşırı derecede yorgun olduğumda yolculuk sırasında uyuyabiliyorum… Ukrayna’da trenler ve otobüsler eskiydi ancak her şeyin Türkiye’den daha düzenli bir şekilde işlediğini söyleyebilirim.

Hindistanlı ve Çinli arkadaşlar uyumadan hemen önce


 Tren insanları Türkiye’deki gibiler. Sanırım tren trenin kendine has bir kitlesi var.  Yüzler, ifadeler değişse bile tren insanları bir başka oluyor. Tren kurallarına hakim olan insanlar, gelecek istasyonu beklerken bir düşünceye dalıyorlar. Pencere camına birkaç saniyede olsa yansıyan, hızla geçen evleri, köyleri, insanları, dağları düşlüyorlardır belki… Arada kapılar açılıyor, seyyar satıcılar geliyor. Ellerindeki ürünleri satmaya çalışıyorlar. İnsanlarda bir aldırmazlık fark ediyorum. Satıcı önlerine kadar getirmesine rağmen, dönüp bakmıyorlar bile. Almadıkları ürünleri satıcı başka taraf yöneldiğinde acaba ne satıyor gibisinden gözleri ile süzüyorlar.

Trene iki kişi veya tek binmiş olsam korka bilirdim. Doğusunda savaş olan bir ülkedeyiz ve şehir merkezleri dışında küçük yerlerde yaşayan insanlar gözlemlediğim kadarıyla yabancıları pek sevmiyor. Yaklaşık 50 kişilik grupla yolculuk ettiğimiz için herhangi bir korku hissetmedim. Arada Ukraynaca anonslar yapılıyor anlamak mümkün değil ikinci bir dil kullanılmıyor. Ukraynalı arkadaşlar olmasa halimiz niceydi…
Trenden indikten sonra

Çaprazımda oturan gençler indikten sonra onların yerine 3 tane kırmızı yanaklı teyze oturdu. Soğuktu dışarısı, üzerilerindeki giysilerden anladığım kadarıyla köyde yaşıyorlardı. İçlerinden biri ellerini ısıtmayı başardıktan sonra yorgunluğun ve trenin içinin sıcak olmasından dolayı kendini koltuğa teslim edip uyumaya karar verdi. Diğer iki teyze ise ellerindeki torbaları düzgünce yerleştiremediklerinden dolayı biraz huzursuzlardı. Arada birbirleriyle muhabbet ediyorlardı. Bu sırada ise eşyalarını elleriyle tutarak, eşyların düşmesine engel olmayı da ihmal etmiyorlardı. Belli ki önemli bir şeydi onlar için tüm arkadaşlar uyurken benim bunları not almamda uykumu getirmişti. Bu benim yolculuğumda not tutuğum ilk anımdı. Yolculuk öncesinde yaşadığım olayları hızlıca kâğıda dökmüştüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder