Sabah 6 gibi hostelden
çıktık. Hostelden çıkmadan önce
eşyalarımızı başka bir hostele bıraktık. İhtiyacımızı karşılayacak kadar
malzemeyi sırt çantalarımıza koyarak Opera House’un önüne doğru yola koyulduk.
Hava soğuk ve kasvetliydi. Lviv bu yıl önceki senelere göre daha soğukmuş…
Sabah 7 gibi Opera House’un önünde bizi bekleyen grupla buluştuk. Geç
kaldığımızı düşünerek koştura koştura gelmemize rağmen ilk gelen gruplardan
biriydik. Kahvaltı yapmadığımız için zamanımızı Mc Donalds’ta kahvaltı ederek
geçirdik. Diğer arkadaşların gelmesiyle birlikte tren istasyonuna doğru yola
koyulduk. Otobüsten indikten sonra tarihi bir tren garı karşıladı bizi. Tren
garına Karpatlarda yapılacak yerel bir konferans için gelmiştik. Cuma gününden
Pazartesi sabahına kadar Karpatlarda olacaktık.
Buluşma noktamız Opera House'un önü. |
Tren izlenimlerim
Ukrayna’da ilk defa trene
binecektim. Peronlarda beklerken trenin geldiğini öğrendik ve trene yöneldik.
Bindiğimiz tren bir zamanlar İstanbul-Eskişehir arasında kullanılan trenleri
anımsattı bana; büyük, küçük ayrımı yapmadan bütün duraklarda duran, vagon
geçişlerinde sigara içen insanların bulunduğu, sohbet ettiği vb. gibi
şeylere tanıklık oldum. Trenimiz gelecek nesillerin kitaplarda okuyabileceği
bir ortamı barındırıyordu.
İnsanlar
Sabah olması itibari ile biz
dahil herkes uyumak için can atıyordu. Tam uykuya dalacak gibi olduğum anda
tren duruyordu. Tren her hareket edişinde bir ileriye, bir geriye doğru hareket
ederek kalkışını yapabiliyordu. Tam bu sırada uyanı veriyordum. Yolculuk
esnasında uyuyamamak benim kaderim sanırım. Hep karşımda uyuyan insanları
kıskanmışımdır bundan dolayı. Uykum olmasına rağmen uyuyamamak çok can
sıkıntıcı olabiliyor bazen. Bazen sadece çok aşırı derecede yorgun olduğumda
yolculuk sırasında uyuyabiliyorum… Ukrayna’da trenler ve otobüsler eskiydi
ancak her şeyin Türkiye’den daha düzenli bir şekilde işlediğini söyleyebilirim.
Hindistanlı ve Çinli arkadaşlar uyumadan hemen önce |
Tren insanları Türkiye’deki gibiler. Sanırım
tren trenin kendine has bir kitlesi var. Yüzler, ifadeler değişse bile tren insanları
bir başka oluyor. Tren kurallarına hakim olan insanlar, gelecek istasyonu beklerken bir
düşünceye dalıyorlar. Pencere camına birkaç saniyede olsa yansıyan, hızla geçen
evleri, köyleri, insanları, dağları düşlüyorlardır belki… Arada kapılar
açılıyor, seyyar satıcılar geliyor. Ellerindeki ürünleri satmaya çalışıyorlar.
İnsanlarda bir aldırmazlık fark ediyorum. Satıcı önlerine kadar getirmesine
rağmen, dönüp bakmıyorlar bile. Almadıkları ürünleri satıcı başka taraf yöneldiğinde
acaba ne satıyor gibisinden gözleri ile süzüyorlar.
Trene iki kişi veya tek binmiş
olsam korka bilirdim. Doğusunda savaş olan bir ülkedeyiz ve şehir merkezleri
dışında küçük yerlerde yaşayan insanlar gözlemlediğim kadarıyla yabancıları pek
sevmiyor. Yaklaşık 50 kişilik grupla yolculuk ettiğimiz için herhangi bir korku
hissetmedim. Arada Ukraynaca anonslar yapılıyor anlamak mümkün değil ikinci bir
dil kullanılmıyor. Ukraynalı arkadaşlar olmasa halimiz niceydi…
Trenden indikten sonra |
Çaprazımda oturan gençler
indikten sonra onların yerine 3 tane kırmızı yanaklı teyze oturdu. Soğuktu
dışarısı, üzerilerindeki giysilerden anladığım kadarıyla köyde yaşıyorlardı.
İçlerinden biri ellerini ısıtmayı başardıktan sonra yorgunluğun ve trenin
içinin sıcak olmasından dolayı kendini koltuğa teslim edip uyumaya karar verdi.
Diğer iki teyze ise ellerindeki torbaları düzgünce yerleştiremediklerinden
dolayı biraz huzursuzlardı. Arada birbirleriyle muhabbet ediyorlardı. Bu sırada
ise eşyalarını elleriyle tutarak, eşyların düşmesine engel olmayı da ihmal etmiyorlardı.
Belli ki önemli bir şeydi onlar için tüm arkadaşlar uyurken benim bunları not
almamda uykumu getirmişti. Bu benim yolculuğumda not tutuğum ilk anımdı.
Yolculuk öncesinde yaşadığım olayları hızlıca kâğıda dökmüştüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder