3 Haziran 2015 Çarşamba

Erasmus için Varşova’yı düşünenler

Nehrin karşı tarafından şehir merkezinin bir görünüşü.
Merhaba, bu yazımda Erasmus programı vasıtasıyla gittiğim Varşova hakkında bilgiler vermek istiyorum. Varşova’da yaklaşık olarak 9 ay kaldım. Polonya’nın başkenti olan Varşova aynı zamanda 1,7 milyon nüfusu ile Polonya’nın nüfus bakımında en kalabalık şehri.  Şehri ikiye ayıran Wisla nehri, aynı zamanda ekonomik olarak da şehir ikiye bölmüş durumda. Wisla’nın batısında kalan kısım yani Stare miasto(lehçe eski şehir) ve şehrin merkezi, diğer kısım ise Praga olarak adlandırılan eskiden pek tekin olmayan bir bölgeye gidiyor. Öğrenciler arasında şöyle yaygın bir sözde vardı: “Don’t cross the river.” Günümüzde turistler tarafından ziyaret edilen bir yer ancak yinede geceleri dikkat edin biraz ıssız bir yer.

Warsaw University of Technology
Şehirde birçok üniversite olması sebebiyle şehirde hatırı sayılır bir öğrenci kitlesi var. Öğrencilerin önemli kısmı Rusya’dan geliyor. Şehirde yoğun bir Erasmus öğrencisi grubu var. Genelde Erasmus öğrencileri University of Warsaw ve Warsaw University of Technology üniversitelerine geliyorlar. Öğrencilerin çoğunluğu ise İspanya, Almanya, İtalya, Türkiye, Fransa, Romanya ve Balkan ülkelerinden gelen öğrencilerden oluşuyordu. Öğrenciler Erasmus kulübü(ESN) sayesinde dönem boyunca güzel aktivelerle zamanlarını geçiyor. Varşova’daki ESN gerçekten çok aktif ilk iki hafta boyunca her gün etkinlik düzenleyerek öğrencilerin birbirlerini tanıması amaçlanıyor. Onun dışında dönem boyunca aralıksız etkinlikler düzenliyorlar.
ESN kulübünün düzenlediği etkinliklerden sadece biri city game.
Ulaşım:

Varşova’ya Türk Hava Yolları’nın ve LOT’un direk uçuşları var ancak öğrenci için pahalı gelebilir. Bu yüzden alternatifler düşünülebilir. Pegasus’la Lviv üzerinden otobüsle Polonya’ya giriş yapabilirsiniz. Ukrayna vize istemediği için sorunsuz bir şekilde gidebilirsiniz pasaportunuzla. Otobüs fiyatı 50-80 TL arasında, bir iki gün önce gidip Lviv’i görme fırsatınız olur.
2 alternatif: Pegasus’la Viyana oradan Euroline otobüs firması veya Polskibus firması ile Krakow, Varşova, Wroclaw gibi Polonya şehirlerine gidebilirsiniz.
3.alternatif:  Pegasus’la Berlin üzerinden Polskibus firmasıyla Varşova’ya gelebilirsiniz. 20 Euro idi bilet fiyatı önceden alırsanız daha uyguna bulabilirsiniz.
4. alternatif: Wizz airle Budapeşte’ye oradan Orange otobüs firmasıyla Krakow üzerinden Varşova’ya gidebilirsiniz.
5. alternatif: Baltic air, Riga üzerinden aktarmalı olarak Varşova’ya gidebilirsiniz. İlk gidişim de Baltic air firmasını kullanmıştım. Riga’da 8 saatlik bir bekleme süresi vardı. O süreyi Riga’yı gezerek geçirmiştik. Varşova Choppin Havaalanına indikten sonra 175 numaralı otobüsler şehir merkezine gidebilirsiniz.
İlk ryanair deneyimimde Varşova'dan Budapeşte'ye uçmuştuk.
Varşova’nın başkent olması dolayısıyla bazı avantajları var. Şehir’de iki tane havaalanı var ve Wizz air, Ryanair gibi ucuz hava yolu şirketleri Varşova’dan Avrupa’nın birçok şehrine uçuş düzenliyorlar. Bu sayede birçok yere çok fazla para harcamadan ziyaret edebilirsiniz. Bizim çok işimize yaramıştı bu durum. Farklı şehirlerden Erasmus öğrencileri uçakla bir yere gitmeleri gerektiğinde Varşova üzerinden uçuşlarını gerçekleştiriyorlardı. Yolculuk sırasında kolay yolları seçmeyin belki biraz yorulabilirsiniz ama alternatif yolculuklar çok daha heyecanlı ve avantajlı oluyor. Önemli olan yolda olmaktır.

Toplu Taşıma:

Varşova’da otobüsler çok dakik, her otobüs durağında hangi otobüsler geçiyorsa numaraları ve hangi saatlerde geçtikleri yazar. Biletler dakikalık, saatlik, günlük ve haftalık olarak satılıyor. Biletler diğer Avrupa ülkelerine göre ucuz sayılır. Polonya’da öğrenci iseniz ulaşım çok ucuz. Üniversiteden öğrenci kartınızı aldıktan sonra üç aylık için 30 Avro kadar bir ücret ödüyorsunuz, üç ay boyunca sınırsız kullanıyorsunuz. Yükleme yaptıktan sonra bir kez otobüse binerken oradaki bilet makinesine okutarak aktif ediyorsunuz ardından üç ay boyunca kullanıyorsunuz. Polonya’da ve birçok Avrupa ülkesinde otobüse istediğiniz kapıdan girebilirsiniz. Şoföre herhangi bir şey göstermeniz gerekmiyor. Ancak kaçak binmeyin kontrol sırasında yakalanırsanız 30 Avro cezası var. Bunun yanı sıra Polonya’da herhangi bir okula kayıtlı değilseniz öğrenci sayılmıyorsunuz bu yüzden turistik amaçla veya Erasmus öğrencisi olarak gittiğinizde öğrenci kartı alana kadar normal bilet alın çünkü öğrenci olduğunuzu kabul etmiyorlar ve 30 Avro ceza kesiyorlar.
Polonya'da ulaşımda önemli rolü olan bir diğer taşıt ise trenler.

Bunun yanı sıra http://jakdojade.pl/ gibi bir program Polonya’da bulunduğunuz şehri seçiyorsunuz. Jakdojade size nereye gidecekseniz uygun otobüsü buluyor. Nerde ineceksiniz, bineceksiniz, kaç dakika içinde gelecek görebiliyorsunuz. Telefonunuza da indirebiliyorsunuz. Varşova’nın güzel bir tarafı da night buslarla gecede ulaşım sorun olmuyor. Tabii night bus kaldığınız yerin yakınında geçiyorsa…

Choppin havaalanında şehir merkezine gündüzleri 175 numaralı otobüs geliyor. 189 numaralı otobüs havaalanından Praga tarafına gidiyor. Siz daha çok 175 numaralı ve gece night bus olarak ise 32 numarayı kullanmalısınız. ZTM’nin sitesinden otobüsler ve saatleri hakkında bilgiye ulaşabilirsiniz. http://www.ztm.waw.pl/?c=126&l=2
Zakopane'de kaldığımız hostelden bir fotoğraf


Konaklama:

Polonya diğer Avrupa şehirleri ile kıyaslandığında ucuz bir şehir. Varşova Polonya’nın diğer şehirlerine oranla daha pahalı bir yer. Yurt dışında en çok para harcayacağınız şey konaklamadır. Hostellerin fiyatları gayet ucuz Polonya’da. Bunun dışında öğrenciyseniz üniversitelerin yurtları var. Özellikle University of Warsaw’ı düşünenler varsa aylık 100 Avroya iki kişilik odaları var. Yurtlar merkeze yakın otobüsle 15 dakikada yurttan okula gidebiliyordum. Kaldığım yurttan çok memnun kalmıştım ki 9 ay boyunca aynı odada kaldım. University of Warsaw’ın dorm1 ve dorm2 olarak iki tane yurt binası zwirki i wigury üzerinde diğer yurtları ise şehrin değişik bölgelerine dağılmış durumda, kendim fikrim bu yurtlardan biri çıkarsa kaçırmayın eğer yurt çıkmadı ise ve ekonomik olarak sıkıntı çekmek istemezseniz.

Bir hafta hostel de yer ayırtın çünkü genelde İspanyollar, İtalyanlar, Almanlar ve Fransız öğrenciler birkaç arkadaş edinip yurttan eve çıkıyorlar. Bu süre zarfında da koordinatörünüzle iletişiminizi kesmeyin,   bana çıkmamıştı. Üç günde bir mesaj atıyordum benim yurt işi ne oldu diye. Bu sizin hakkınız çok abartmamak şartıyla hakkınızı talep edebilirsiniz. Gitmeme 1 hafta kala yurt çıkmıştı ve çok mutlu olmuştum çünkü ev fiyatları en ucuz 200 Avrodan başlıyordu. Bunun yanında Polonya’da Couchsurfing sitesini denemelisiniz. Polonyalılar Türklere karşı ön yargılı değiller ve kalan arkadaşlarım oldu bu site sayesinde aklınınız da bulunsun.
Polonya bağımsızlık gününde her yıl kutlamalar oluyor.
Ekonomi:

Gezmeye bir yerlere gittiğimiz de Varşova’ya dönmek için can atardık. Gerçekten Avrupa’nın en ucuz ülkesindeydik ve Polonya’nın sizi çeken bir tarafı var. Bunu orada kaldığınız süre içinde kendinizde hissedebilirsiniz. Polonya ekonomik olarak çok iyi konumda bir ülke değil 2004 yılında Avrupa Birliğine alınması ile iyi bir başlangıç yaptı. Para birimleri halen Zloty kolay kolay Avroya geçebileceklerini sanmıyorum. 2014 yılının başında Letonya, Avroya geçti ancak Letonya para birimi LAT, Avrodan daha değerliydi.  1 Avro 4 Zloty ediyor…

Bu durum insanların yaşamlarına da yansımış. İkinci el eşya satan yerler bir hayli fazla, insanlar elbiselerini oradan alıyor ve gayet yerleşmiş insanların hayatlarına. Polonya’da insanların marka takıntıları yok. Bunun güzel bir şey olduğunu orada anladım.  Zaten elbiseler hiçte ucuz değil Avrupa’da elbiseler Türkiye’den daha pahalı oluyor. Bu yüzden oradan alırım demeyin, gerekli eşyalarınızı yanınıza alın, çünkü bir şey alınmıyor buradan. Paranızı farklı şeylere alarak değerlendirebilirsiniz, zaten fiyatları görünce nasıl olsa gideceğim diyorsunuz. Meyve ve sebze fiyatları kışın bir hayli fazla oluyor. Ürünlerin çoğu ithal olunca pahalı oluyor haliyle ama kırmızı et ve tavuk ucuz oluyor. Havalar ısınmaya başladığında sebze ve meyve fiyatlar ucuzluyor.

Turistik:

Turistik bölgeler bakımından Varşova çok zengin değil, kışın giderseniz Stare Miastro’da buz pateni oluyor. Bunun dışında yılbaşında sokakları çok güzel süslüyorlar. Yılbaşı için kutlamak için ideal bir şehir olduğunu düşünüyorum. Havai fişek gösterileri oluyor, ünlü şarkıcılar getiriliyor ve çeşitli etkinlikler gerçekleştiriliyor. Hava soğuk olsa da güzel oluyor. Genel olarak en turistik yeri olarak Stare Miasto, Lazienki park, Wilanow Park, Warsaw Rising Museum, Yahudi Gettosu, Palace Culture and Scence(Koministliği kabul ettiği için Stalin tarafından şehrin ortasında kurulmuş ve Polonya’nın en büyük binası)
Varşova'da 2014 yılbaşı kutlamalarından bir fotoğraf.
Turistik yerler bakımından beni hayal kırıklığına uğratmıştı Varşova ama şehir İkinci Dünya Savaşı sırasında yerle bir edilmiştir. Varşova şehrin daha önce çekilmiş fotoğraflarına bakılarak tekrar inşa edilmiş. Tarihi binaların önünde eski resimleri halen duruyor birebir yapılmış binalar. Hatta şöyle denir: Duvardaki taşlarda halen kanlar var. Yıkılan binaların taşları ile yeni binaları yapıldığını farklı kişilerden duymuştum.

Yemek:

Yemek konusunda Polonya mutfağı çok zengin değil, en ünlü yemekleri pierogi diğer yemekleri genelde patates ağırlıklı. Polonya'nın her yerinde çok sayıda kebapçı var. Özelikle Varşova'da Kebap King adında kebap zinciri olan bir işletme mevcut. Bir çok bayisi var şehirde, Polonyalılar bir hayli ilgi gösteriyorlar. Bunun dışında farklı kepabçılar da var. Genelde Türkler çalışıyor ve bir çok Türk yemeğini de bu işletmelerde bulmak mümkün. Varşova'da çalışan önemli bir Türk nüfusu var. 
Foksal yılbaşı için hazırlandığını duyduktan sonra fotoğraf çekinmek için gitmiştik.

Varşova gece hayatı:

Varşova’nın gece hayatı çok renkli özellikle Cuma, Cumartesi günleri her yer dolu oluyor. Foksal’da birçok bar var ve her kesime hitap eden bir kapasitesi var. Öğrencilerin ve turistlerin uğrak yerlerinden olan Foksal haftanın birçok gününü geçirdiğimiz yerlerinden biriydi. Foksal’ın bulunduğu caddenin üzerinde University of Warsaw var. Biraz ilerisinde ise Stare Miasto var. Foksal dükkân kiralarının çok yüksek olduğu söylenirdi. Öyle ki Polonya’nın en pahalı dükkân kiralar bu cadde üzerinde olduğu konuşulurdu. Biz daha çok Pijalnia’ya giderdik. Biranın, votka şatın, şarabın 4 zloty olduğu bir yer. Çevredeki barlarda çok pahalı değildi. Bir çok karoke pub var. Alternatifiniz bir hayli fazla Varşova'da.
Cadılar bayramında Erasmus programından arkadaşlarla.
Bunun dışında Mazowiecka caddesi  üzerinde ve çevresinde şehrin en ünlü kulüpleri bulunur. Varşova gece kulüpleri açısından çok zengin bir şehir, şehrin her köşesinde bir kulüp bulabilirisiniz. Biz daha çok Çarşamba günleri Park Club’a giderdik. Aslında tüm Erasmus öğrencileri gelirdi. Giriş için öğrenci olduğumuz için 10 Zloty yaklaşık 2.5 Avro veriyorduk. Her Çarşamba saat akşam 10’dan gece 1’e kadar sınırsız bira veriliyordu. Birası haliyle kaliteli değildi ama güzel bir ortamı vardı. Gayet büyük bir bahçesi ve dans pisti var. Genellikle öğrencilerin gelmesi de ayrı güzellik katıyordu. Onun dışında Pazartesi, Salı günü Remont ücretsiz bira ve karoke, Çarşamba, Perşembe günü, Medyk ücretsiz bira ve karoke, Pazar günü, MultyPub sanırım bir buranın birası güzeldi. Giriş ücretleri aşağı yukarı aynıydı. Ancak en kalabalık ve en güzeli park clubtı en azından kaldığım yere yakındı belki bununda etkisi vardır.  Opera Varşova’nın en ünlü ve pahalı kulüplerinden birisi Cuma günleri genelde ücretsiz giriş oluyordu. Biz gitmezdik oraya çünkü çok pahalı bir yerdi ama gidip görülmeli bir kere.Bir diğer şeyse Polonya’da facebook aktif olarak kulüpler tarafından kullanılıyor. İnternet üzerinden eventlere gidiyorum butonuna bastığınızda girişte isminizi söyleyip ücretsiz girebiliyorsunuz. 

Biraz uyarılarda bulunmak gerekirse: girişlerde uyulması gereken bazı kurallar var. Pre-drink yapacaksanız parti öncesi çok içmeyin girişte güvenliklerce içeri alınmazsınız. Face control dedikleri giydiğiniz elbiselere, ayakkabınıza girişlerde bakılarak içeri alınırsınız veya alınmazsınız. Genelde gömlek ve siyah kundura ayakkabı tercih ediyorlar. Spor ayakkabılarla almayabiliyorlar. Kesinlikle kavga etmeyin, güvelikle kadın erkek ayırmadan tuttukları gibi atıyorlar dışarı. Serin kanlı olun Avrupa’da biri baktı laf söyledi diye, direk kavga etmeyin sonuçları vahim olabilir. 















31 Mayıs 2015 Pazar

Tek başına yola çıkılır mı?

Tek başına yola çıkan bir kadının hikayesini anlatan bir film.
Kişiden kişiye değişecek bir durumdur. Bazı kişiler grupla hareket etmek ister, bazı kişiler ise tek başına gitmeyi ister. Peki, tek gitmenin veya grupla gitmenim avantajları nelerdir?

Bu konuya gelmeden önce yolculuk öncesi hangi bölgeleri gezmek isteyeceğiniz önemli. Avrupa veya Amerika Birleşik Devletleri gibi popüler tatil yerleri ise tek gitmeniz güvenlik açısından sorun oluşturmayacaktır. Ancak Irak, İran, Suriye, Somali gibi yerlere birileri ile gitmekte fayda var. Konumuza geri dönersek,  çok kısıtlı bir zamanınız var. Yedi günde 5 şehir değiştirmeniz gerekiyor ve yapmayı planladığınız bir sürü şey var aklınızda. Bu gibi durumlarda tek çıkmak çok avantajlı olabiliyor. Örnek vermek gerekirse, Budapeşte, Bratislava, Viyana, Prag, Wroclaw gezisinde 6 kişiydik. Güzel anlarımız oldu. Tek gitsem bu anılarım olmaya bilirdi ama açıkçası çok çılgın anılar değildi. Ekibin sorumluluğu üzerimdeydi. Konaklamada ulaşıma kadar her şeyi ile ben ilgilenmiştim. Bir hayli zor olmuştu. Her şeyin bir sırası, yapılması gereken bir saat dilimi vardı. Bu tarz gruplarda uyum sorunu olabiliyor. Kız arkadaşlarımız tempoya ayak uydurmakta güçlük çekiyorlardı. Sürekli belli bir zamanımız olduğunu ve hızlı hareket etmemiz gerektiğini söyledim. Bir süre bu ikazlarım aramızın açılmasına neden olmuştu ama ben onları en başından uyarmıştım. Turun zor olduğunu seri hareketler etmemiz gerektiğini belirtmiştim.
Yola tek çıkmak isteyip de karar veremeyenlere için "iç güdülerinize güvenmenizi" söyleyen bir yazı.
Diğer bir sorun ise grupla olduğumuz için herkes aynı saatte uyanmaya biliyor. Budapeşte’de sabah saat 10’da dışarı çıkmamız gerektiğine karar kılmamıza rağmen. Sabah olunca 12’ye kadar insanları beklemek zorunda kalabiliyorsunuz. Belki hayatınızda bir daha gelme imkânı yakalayamayacağınız bir yerdesiniz. Kısıtlı zamanınız var, bunu insanlara anlatmakta güçlük çekebiliyorsunuz.

Tek Yapılırsa Artıları:

Kafanız bazı konularda daha rahat olur. Planınıza sadık kalırsınız. Fikir ayrılığından dolayı yaşanacak tartışmalardan kaçınmış olursunuz. Bazen siz bir müzeye gitmek istersiniz diğer arkadaşlarınız müze sevmez veya parasını burada harcamak istemez. Viyana’da böyle bir durumla karşılaştık. Schönbrunn Sarayına gittik, internetten okuduğuma göre ücretsiz bazı yerlere giriş vardı. Gittiğimiz zaman bulamadık o yerleri, ücret vererek girmek istedim diğer arkadaşlar para harcamak istemedi. Dört kişi biz burada bekleriz siz gidin gibi saçma bir cümle kurabildi. İki saat bizimi bekleyeceklerdi veya ben onlar bekliyor diye çok acele ile gezip çıkmak zorunda mı kalacaktım. Viyana’nın en önemli yerlerinin başında geliyordu Schönbrunn Sarayı… Sonra kelebek müzesi de vardı olmadı oraya gidersiniz diye o tarafa doru yola koyulduk. Saraya oradan da giriş vardı ancak kelebek müzesi kapanmıştı. Bizde şansımızı deneyelim diye girdik. Bu defa ücretsiz kısmı bulabildik. Ana binaya arkadaşlarımın yüzünden giremedim ve onlara kalsa Schönbrunn Sarayı’nı göremeden dönecektim…

 Seyahat sırasında kendinizle yüzleşmeniz ve içinizi dinlemeniz için bir fırsattır sizin için, bir nevi özgürlüktür aslında… Sevdiğiniz müzikleri dinleyerek yürüyebilirsiniz, kafanızı dağıta bilirsiniz. Belki gitmek istediğiniz şehirde, dilemek için beklettiğiniz şarkılar vardır. Benim öle bir tutkum olmuştu, eğer New York’a gidersem Sting’in Englishman in New York şarkısını dileyecektim ve bunu Brooklyn köprüsünün altında nehir boyunca uzanan yolda dinlemiştim. İşin garip tarafı radyodan çalmıştı. Bu tarz şeyler yapmalısınız çok güzel oluyor. Grupla müzik dinleyemiyorsunuz maalesef.

Grupla giderseniz, sayısı önemli değil iki kişi dahi olsa durum şöyle gerçekleşiyor. Bir arkadaş hosteli, ulaşımı, konaklamayı gezilecek yerleri bakıyor. Diğer arkadaş genelde ilgilenir gibi yapıyor. Bu işleri yapan arkadaş gezerken haritayı alıyor. Genelde bir veya iki harita alırsınız yanınıza ve bir kişi haritaya bakarak yönlendirir sizi. İnanın o yönlendiren arkadaşın dışında diğer kişiler fotoğrafını çektiği binanın ne olduğunu veya adını dahi bilmiyorlar veya yürüdünüz caddenin ismini, nerden sağa dönülecek nereden sola dönülecek. Şu an gitsem kaybolmam ama diğer arkadaşlar için aynı şeyleri söyleyemem. Belki şu an bunlar önemsiz gibi geliyor ancak bunlar önemli şeyler sırf “oraya gittim” demek için gitmeyin. Bunu en iyi tek yola çıktığınızda anlarsınız. Bir de grupla gittiğinizde sayısız fotoğraf çeken arkadaşlarınız işin tadını kaçırıyorlar. Bir heykelin önünde girmedikleri şekil kalmayana dek tek olarak ve ikili üçlü olarak bu fotoğraflamalar devam edebiliyor…

 CouchSurfing(Bu site gitmek istediniz şehirde kalacak yer bulmak için kullanılır. Şehirde yaşayan insanlarla gitmeden İnternet üzerinden konuşulur. Şehre indiğinizde güzel bir deneyim yaşarsınız. Bu arada ücret ödemezsiniz ev sahibine bunun yerine bir bira, yemek ısmarlayabilirsiniz, hediye götürebilirsiniz.)’den daha rahat yer bulursunuz. Kalabalık bir grubu kimse evine almak istemez. Bazı ortamlarda daha hızlı kaynaşırsınız. Seyahatiniz sırasında farklı ülkelerden kişilerle tanışırsınız. Özellikle hosteller ve CouchSurfing eventleri bunun için yapılıyor. Tek gitmek demek kimseyle konuşmayacağınız anlamına gelmez.
Tek başına yola çıkan bir gencin hikayesini anlatan Into the Wild filminden bir fotoğraf.
Bunun yanı sıra şöyle eksi yönleri ise:

Ekonomik nedenlerle ve yolculuğun bir kuralı olarak bazen bazı şehirlerde gece dışarıda kalmak gerekebilir. Bu da cidden tek çekilmez. Hem vakit geçirme açısından, hem de güvenlik açısından. Gecenin bir saati tren garında veya başka bir yerde tek olmak istemediğiniz anlar olabiliyor ama tek de yapılabiliyor. Yani olsa iyi olur ama olmazsa da dünyanın sonu değildir.

Yaşadığınız o anıları fotoğrafa dökmek isteyebilirsiniz. Eğer bir yol arkadaşınız varsa fotoğrafların çok daha istediğiniz gibi olur. Tek başınayken bu kadar avantajlı veya pratik olamazsınız. Evet fotoğraf çekinmeyi seviyorsanız bu durum biraz canınızı yakabilir ama bu durumlar için selfie çubukları var. Bazen birbirine benzeyen fotoğraflar olsa da yine işinizi görür. Olmadı insanlara sorarsınız. Nedendir bilinmez, seyahatim sırasında tanımadığım birçok kişinin fotoğrafını çekmişliğim var. Özellikle bana mı geliyorlar diye düşünürken elimdeki fotoğraf makinesinin etkisi olduğunu düşündüm. İnsanlar grupla olsalar dahi birilerine fotoğraf çektirmek için sormaları gerekebiliyor. Bundan dolayı çekinmeyin, insanlara sorun muhabbet edersiniz, konuşurusunuz. Tabii makinenizi herkese vermeyin Allah muhafaza güvenilir birilerini bulmaya çalışın. Ben genelde grup halinde dolaşan insanlara soruyordum.

Yol esnasında yeri gelir sıkılır insan. Özellikle uzun yolculuklarda bu biraz fazla olabiliyor. Tabii orada yeni insanlarla da tanışacaksın. Ama bazı anlar olacak ki, gecenin bir vakti ıssız bir istasyonda tanışacak birini bile bulamayabilirsiniz. Tren istasyonunda kaldığınız için zaten insanlar size biraz farklı bakar…

Tek gitmek de güzel, bir arkadaşla gitmek de…

Seyahatten beklentilerinize göre karanızı verebilirsiniz. Eğer kendinizi tanımak, içinizi dinlemek, huzur bulmak, maceracı bir ruha sahipseniz tek gitmelisiniz. Ama eğleneyim, göreyim, öğreneyim, vaktimi neşeli geçireyim diyorsan çok sıkı bir arkadaşınla gidebilirsiniz. Bir can dostuyla yola çıkabilirsiniz, isterseniz yolun yarısında karar verip, bir sonraki şehirde buluşmak amacıyla ayrı yollardan gidebilirsiniz. Böylelikle iki hali de tecrübe etmiş olursunuz.


29 Mayıs 2015 Cuma

Ukrayna Tren Seyahati 2


Ostroh'ta müze gezisinden sonra birlikte fotoğraf çekindik.
Yaklaşık 3 hafta önce edindiğim tren deneyimimden sonra daha rahattım bu defa. Yine erken saatlerde başladı. Her zamanki gibi tren saatinden bir hayli önce uyanmıştık. Ekip liderimiz sağ olsun biz uyandığımız saatte o tren garına varmıştı bile. Yaşı itibari ile bir hayli deneyimsizdi. Biz de bu durumun farkına vardığımız için aradığı zaman telefonu açmıyor, görmezlikten geliyorduk. Buluşma noktası sabitti Opera House’un önündeydi yine, bu defa kahvaltı malzememizi bizdeki simitçiler gibi orada da köşe başlarında çörek satan büfeler oluyor. Oradan kahvaltı malzemesi aldıktan sonra tren garına doğru hareket ettik.


Otobüsten indikten sonra yolun kenarında kebapçı gördüm Lviv’de ilk kez gördüğüm için denemek için dükkâna attım kendimi, kebap dediğimde kadın gülerek adının şavurma olduğunu söyledi. Türkiye’de döner dediğimiz ürüne Avrupa’da kebap Ukrayna ve Romanya gibi ülkelerde ise şavurma deniyor. Dönerden daha baharatlı ve yağlı etlerin daha kalın kesildiği yiyecek. Sanırım Araplara özgü bir yiyecekmiş ancak yine de dönere çok benziyor. Fiyatı uygun olmasından dolayı deneme amaçlı aldım ardından gar binasına yürüdüm.
Fotoğraftaki Çinli arkadaş nereye gidersek gidelim her türlü şarta uyuyabilen bilen bir arkadaşımızdı. 
Tren binası her geldiğimde beni büyülemeye devam ediyordu. Geniş Avrupai bir havası vardı. Bina mimarisiyle çok uzun yıllardır ayakta kaldığını bize belirtiyordu adeta… Son derece tertipli ve düzenliydi. Ukraynaca ve İngilizce anonslar yapılıyordu. Karşımızda duran büyükçe bir billboarddan trenimizi kontrol ettikten sonra peronumuza doğru yola çıktık. 


İlerlerken gar binasında satılan elmalı bira gözüme ilişti. Trende yasal olup olmadığını bilmiyorum ama yanıma almak istedim… Peronları teker teker geçip 6. Perona ulaştık tren gelmemişti. Biraz dost sohbetinden sonra video çekelim dedik. Video aşaması çok pozitif olmamasına rağmen fena değildi.
Tren gara yaklaşınca bizde vagon numarasını takip ederek 3 vagonun yolunu tutuk. Tren ilk bindiğimiz trene göre daha konforlu, temiz ve daha pahalıydı. Aradan biraz zaman geçince tren camından Ukrayna’nın bir şehrine geldiğimizi görüyorum.  Sanırım köyde olabilir. Evlerin bakımsızlığı yüreklerimizi sızlatıyor. Burada her şey ekonomiyle ve savaşın getirdiği olumsuzluklarla açıklanabiliyor. Savaş önceleri yoktu bu durum önceden de varmış gibi geliyor. Sorun Ukrayna ekonomisinin gelişmemiş olmasıydı. İlk defa yurt dışındayken kendi ülkemin daha avantajlı, gelişmiş konumda olduğu noktalar bulmuştum.

Ostroh'da bir müzede şehrin eski halini gösteren bir fotoğraf.
Lviv’de bile insanlar kaldıkları evlerin bakımını yaptıramıyorlar. Lviv’de evinde kaldığım bir öğretmen kaldığı evi tamir ettiremiyordu. 20 yıldır evde bir yenilik yapamadıklarını söylüyordu. Kullandıkları eşyalar da bir o kadar eski ve kullanışsızdı. Belki ekonomik ve teknolojik olarak geri kalmıştı ama çok da misafirperverdiler bizim gurur duyduğumuz hoşgörü ve misafirlik bazen yalan gibi geliyor. Tabii ki öyleyiz ancak turistlere uygulanan şiddet ve tacizler bunun tersini gösteriyor. Yabancı ülkeden gelen kişilere karşı herkesin bir ön yargısı var. Nerede bizim hoşgörümüz diyesim geliyor. Başka milletten olan kişilere “Gâvur” diyen bir milletiz…

Yine hüzünlü bir şehirden daha geçiyoruz, herkes uyurken uyuyamamıştım yine… İnsanların karakterlerini değerlendirmek gerekirse; anlaşılması zor bir toplum benim için Ukraynalı halkı. Kimisi son derece mütevazı bir hayatı var. Evinde kaldığım öğretmen Türklere karşı bir ön yargı olmasına rağmen beni evine almıştı. Hatta ilk gittiğim gün biraz çekinmiştim, arkadaş utandığımı söyledi. Ev sahibi kadın “Türkler utanıyor muydu” demesi bizler hakkında bir ön yargısı olduğunu gösteriyordu. Ancak çok iyiydiler, kendi evimde gibi hissettim, her akşam çay sohbetleri yapıyorduk. Güzel günlerdi… Bir de anlayamadığım diğer kesimden bahsetmek gerekirse, zaten ekonomisi kötü olan bir ülkede yaşıyorsunuz. Turistlere karşı neden bu kadar kötü davranışlara giriyorsunuz. Bazı insanların bakışları ve “kazıklama” adına yapmadıkları dümen kalmıyor. Özellikle taksiciler, trenin içinde gezerken yiyecek gibi bakan insanlar... Ülke'de yaşanan durumdan dolayı ayrı bir huzursuzluk yaşıyoruz zaten, bundan dolayı bazı şeyleri görmelikten gelip yolumuza devam ettik çoğu zaman.
Sunum yaptığımız üniversitenin dışarıdan bir görünümü.
Tren yolculuğuna dönersek, o gün indiğimiz yerden başka bir trene daha binerek gidebildik. Ostroh küçük bir şehir. Ukrayna’nın en eski üniversitelerinden birine sahip olan Ostroh turistik yerler açısından bir hayli fakir bir yerleşim birimi. Şehirde bir kaç tane müze, bir tane otel var. Bir çok yönden gelişmemiş bir yerleşim birimi... Ostroh’da bahsettiğim üniversitede sunumlarımıza başladık. Sunumlarda herkes kendi ülkesini tanıtmak amacıyla yaklaşık 20 dakikalık süre verildi. Biz ilk yapıp çıktık aradan, en son Ukraynalı öğrencilerin sorularını cevaplayıp bol bol fotoğraflar çekindik.
Sunum sırasında çekilen fotoğraflardan.
En son sunuma katılan arkadaşlarla hep birlikte fotoğraf çekindik. Sonlara doğru geç olduğu için bir hayli giden oldu ama yinede bir hayli kalabalıktık.
Sunumları yaptıktan sonra dönmek için yola koyulduk. Tren garında 1 saate yakın bekledikten sonra anons yapıldı. Arkadaşlar trenimizin gelmek üzere olduğunu söyledi. Trene binerken görevli biletlere bakıyordu. Birkaç arkadaş geçti, sonra tren görevlisi biletlere bakarken trenimizin yanlış olduğunu, hemen dışarı çıkmamız gerektiğini bağırarak söyledi. Görevli alkol almış onunda etkisiyle ayakta zor duruyordu. Bizi dövmekten beter etti ve dışarı attı. Tam çıktık nerede bizim tren derken o sırada karşı tarafa doğru gelen tren gördük. Gelen tren bizimdi ancak tren çok uzundu, giriş kapıları bulunduğumuz yerin karşısına doğru açılıyordu. Trenin etrafını dolaşırsak treni kesin kaçırırdık. Bi gayret koşalım dedik başka çaremiz yoktu. Karanlığın içersinde çılgınlar gibi koşmaya başladık. Şans eseri bir teyze bizim çırpınışımızı gördü ve kapıyı açtı. Ukraynalı arkadaşlar önde olarak girdik. Yanılmamıştık bu defa doğru trendeydik.

Görevli biletlerimizi kontrol ettikten sonra yerlerimizi bulmak için trende dolaşmaya başladık. Tren daha önce kullandığımız trenler gibi değildi. Bu bir kuşet trendi Fransızcadan dilimize giren "couchette" kuşet kelimesi, gemi veya tren yatağı için kullanılır. Kuşet trenle yataklı tren arasındaki fark: yataklı vagon otel gibidir, kuşet ise pansiyon gibidir. Bu bilgileri verdikten sonra hikayemize devam edelim.
Efsane tren maceramızdan manzaralar.
Benim ve arkadaşlarım için çok ilginç manzaralarla karşılaştık aslında onlar için normaldi ama sanki film setinde gibi hissettim. Bazı odaları kapısı vardı, bazı odaların ise yoktu. yani koridorda yürürken insanların eşyaları, nasıl uyuduklarını, ne yediklerini işlerini göre biliyorduk. Sanki bir otel odasının koridorunda yürüyormuş gibi düşünebilirsiniz. Bazı odaların kapısı yok bazıların ise var... Dikkatimi çeken diğer bir şey ise boş olan bir yer yoktu. Bir de trenin her yer köşesinde yatak vardı. Normal odalarda dört yatak, onun haricinde koridorun yanındaki camın kenarına da camın altı ve üstüne birer yatak vardı.  Tren alabildiğince doluydu. Tren Kiev'den Lviv'e oradan ise Ujgorod'a gidiyordu.
Efsane tren maceramızdan manzaralar.
Şaşkınlık içinde yürüyorduk. Kimisi bira, şarap içiyordu, kimi uyuyordu. Bizim odamız bir hayli uzaktaymış sanırım koca treni baştan aşağı yürüdük. En sonunda bulduk odalarımızı ama kimse uyumak istemiyordu. Odalarımız dahi aynı değildi. Aynı anda almamıza rağmen farklı odalardaydık. Altı saatlik yolumuz vardı. Arkadaşın odasında bizimle konuşmak isteyen bir kızla karşılaştık. Türkiye'ye gelmiş daha önce, Kiev'de öğrenciymiş Ujgorod'a gidiyormuş. Onla sohbet ettik biraz. Türkler hakkında bu arkadaşta olumlu düşünmüyordu. Alışmıştık artık, uzun süre sohbetetik. Ardından zamanın geçmesini bekledik...
Sunum sonunda çekindiğimiz fotoğraflardan.

Üniversite kapısının üzerinde yazan bir yazı.
Kuşet trenin içerisinden başka bir fotoğraf.
Üniversitenin içerisinden, bir sınıfın fotoğrafı.
Sunum öncesi hazırlık :)
Müze'de gördüğüm bir kral tacı.

21 Mayıs 2015 Perşembe

Karpatlar'da Konferans

AIESEC LVİV Local Committee Conference

Dört gün boyunca kaldığımız ev.

Trenden indikten sonra bir heyecanla kalacağımız yere doğru yola koyulduk. Çok büyük olmayan bir yerleşim biriminin içerisine doğru ilerliyorduk. Dağlar karlarla örtülüydü, yüksekte olmasından dolayı havada bir hayli soğuktu. Yolun kenarına doğru dizilmiş komandolar gibi sıra halinde ilerliyorduk…
Yaklaşık 20 dakika mesafedeydi kalacağımız yer. Yolda giderken saat 7’den sonra kapanan küçük bir marketi gösterdiler. Bakkalda sigara satılmıyordu. Böyle bir durumla karşılaşmamak için önceden fazla sigara ve alkol almıştım yanıma. Bakkaldan 300 metre ötede ise kalacağımız yere ulaştık. Aslına bakarsanız evi görünce mutlu olmayan tek kişi bile yoktu. Mükemmel bir ağaç evdi. Hemen aşağısından nehir geçiriyor. İnanılmaz bir dağ manzarası hep hayal ettiğim gibi bir yerdi.
Nehir ve teniz hava.
İçerde herkese bir oda verildi. Biz 3 Türk ve bir Brezilyalı arkadaşla birlikte dört kişilik odada kaldık. Hemen “AIESEC oyunları” ile gruptaki diğer kişiler ile tanışmaya başladık. Daha önce hiç oynamadığım oyunlar oynadık. Ardından içeride masa tenisi olduğunu öğrendim en çok buna sevindim. Konferansta sıkıldığım zamanlar burası benim için çok iyi geliyordu.

Telefonun çekmediği sadece doğa ile baş başa 4 gece bizi bekliyordu. Akşam ilk fırsatta bakkal kapanmadan gitmeyi planlıyordum. Oyunlar bittikten sonra, herkesten akşam bira, votka için para toplanmış ben o sırada yoktum. Ben kendi biramı kendim aldım ve eve doğru yöneldim. Akşam 10 gibi litrelik biralar ve votkalar içilmeye başlandı ancak kimse biranın tadını beğenmemişti. Herkes fazla biram olup olmadığını, birayı nerden bulduğumu soruyordu. O an ister istemez fazla bira aldığım için sevinmiştim.
İlk gün telefonun çekmediğini öğrenen Çinli arkadaşların ifadeleri.

 O akşam güzelce eğlendik. Sabah erken saatte kahvaltı için uyandırıldık. Konferansın belli kuraları vardı. Erken yatılıp, erken kalkılacaktı. Sunumlara katılmak mecburi idi, katılmazsan eline çarpı atılıyordu. Akşamda en çok çarpısı olanlara ceza veriliyordu. Bir tane de “gossip box” vardı. Herkes birileri hakkında dedikodu yapabiliyor, o gün beğenilmeyen sunumlar vb. şeyler yazılıp kutuya atılabiliyordu. Akşam saatinde ise “gossip girls” adında iki kişi kutudaki yazıları okuyorlardı.
Ertesi gün yine sunumlar başlıyordu. Sunumlar çok sıkıcı olmasına rağmen, çok nadir ilginç konulara da değiniliyordu. Genelde bizlere sorular yöneltilip neden Lviv’e geldiniz? Burayı tercih sebepleriniz neler?  gibi sorularla muhatap oluyorduk. Bu sorulardan artık bıkkınlık gelmişti. İlginç ama üzerimiz de baskı oluşturularak sunumlara katılmamız isteniyordu. Daha önceden tanığımız içinse arkadaşları kıramıyorduk ancak çok sıkıcı hale gelmeye başlamıştı…
Parmak büyüklüğüne göre sıralama yapılırken

Ben başta olmak üzere çevrede yürüyüş yapmak, gezmek istiyorduk ama sunumlar olduğu için izin alamıyorduk. En son isteklerimize daha fazla dayanamayıp çevreyi görebilme şansımız oldu. Bulunduğumuz yer tam anlamıyla harikaydı. Biraz doğu kara deniz yaylaları tadında muhteşem manzarası olan bir yerdi. Çevredeki evler genel olarak ahşap evlerdi. Evler nehrin eteklerine doğru dağınık olarak yerleşmişlerdi.
Bulduğumuz ilk fırsatta toplu olarak fotoğraf çekindik.


Şehirden uzak olduğumuz için akşamları her yer kap karanlık oluyordu. Bu sayede gece yıldızları seyretmek, eşiz güzellikteydi. Evden biraz uzaklaşıp tam olarak karanlık bir alandan yukarı bakıldığında sanki yıldızlara dokunabilecekmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Yıldızlar koro halinde parlıyordu sanki arada kayan yıldızlar koraya renk katıyordu… Yıldızları hizalayıp belirli figürleri düşleyebiliyordum. Bu yüzden fırsat bulduğum anlarda kendimi dışarı atıyordum.


Karpatlar’da çok güzel dört gün geçirdik. Bu geziyi güzel kılan diğer bir sebepse doğal güzelliklerle dolu bir yer olması idi. Bazen çok popüler bir şehre gidersiniz ancak bazı şeyleri yakalayamazsınız. Bu tarz küçük kasabalar, dağlık alanlarla kaplı turistik yerler bana daha cazip geliyor. Doğayla iç içe olmak gibisi yok…
Son gün konferans bitmeden herkes konferans hakkındaki görüşlerini söyledikten sonra elindeki ipi birine verdi. İpi alan kişide görüşlerini söyledikten sonra diğer bir arkadaşa verdi.

Bölgedeki evlerin bir bölümü.


Karpatlar'ın kendi özgü ahşap evleri. 
Kaldığımız yerin çalışanları. 
Yol Kenarından yürüyerek yaklaşık 20 dakikalık bir mesafe yürüdük. 
Trenden inip kalacağımız yere doğru yola çıktık. 
İlk gün masa tenisine yoğun talep vardı.

Oyunlar sırasında